Genç Türkiye Cumhuriyeti Kabotaj Bayramı’yla Taçlandı
Bugün, takvimler 2 Temmuz’u gösteriyor… Dün, vatandaşlarımızın meydanlarda coşkuyla kutladığı 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı, birçok vatandaşımız tarafından bilinmese de Türkiye Cumhuriyeti’nin denizlerindeki egemenliği ve tam bağımsızlığını sağladığı bu günü cumhuriyetle özdeşleştiren bizler hiç unutmadık. Çünkü ülkemiz, denizlerimiz ve sualtı zenginliklerimizin kullanım hakkını, bu gün elde etmiştir. Buna rağmen bazı yayılmacı devletler, ülkemiz denizleri üzerindeki kirli ittifaklarından vazgeçmemiş zengin denizlerimizden pay almak için Türkiye’yle mücadelelerini, artırarak sürdürmüşlerdir.
Yayılmacı devletlerin denizlerimiz üzerinde söz sahibi olma istekleri, 18. ve 19. yıllara dayanmaktadır. Bu devletlerin taleplerinin bugün hala devam ediyor olması ise bilhassa 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi, 1856 Paris Antlaşması ve 1870 Karadeniz Konferansı sonrası 1871’de Londra Sözleşmesi’yle Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonlardan doğan teslimiyetçi uygulamaları neticesinde denizlerimizi, Avrupalıların inisiyatifine terk etmesinden kaynaklanmaktadır.
Osmanlı Devleti döneminde denizlerimizde yolcu ve yük taşıma hakkı emperyalistlere verildiyse de 20 Nisan 1926 senesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 815 sayılı İcrayı San’at ve Ticaret hakkındaki kanunu çıkarmasıyla, limanlar ve kara sularımızın egemenliği tamamen Türk Devleti ve vatandaşlarının kullanımına verilmiş bugünkü bilinen ismiyle Kabotaj Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun neticesinde taşlar yerine oturmuş bağımsız bir devletin hakkı olan denizlerdeki serbestiyetimiz, 1 Temmuz 1926’dan itibaren Denizcilik ve Kabotaj Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır.
Yayılmacı devletlerin denizlerimiz üzerinde söz sahibi olma istekleri, 18. ve 19. yıllara dayanmaktadır. Bu devletlerin taleplerinin bugün hala devam ediyor olması ise bilhassa 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi, 1856 Paris Antlaşması ve 1870 Karadeniz Konferansı sonrası 1871’de Londra Sözleşmesi’yle Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonlardan doğan teslimiyetçi uygulamaları neticesinde denizlerimizi, Avrupalıların inisiyatifine terk etmesinden kaynaklanmaktadır.
Osmanlı Devleti döneminde denizlerimizde yolcu ve yük taşıma hakkı emperyalistlere verildiyse de 20 Nisan 1926 senesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 815 sayılı İcrayı San’at ve Ticaret hakkındaki kanunu çıkarmasıyla, limanlar ve kara sularımızın egemenliği tamamen Türk Devleti ve vatandaşlarının kullanımına verilmiş bugünkü bilinen ismiyle Kabotaj Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun neticesinde taşlar yerine oturmuş bağımsız bir devletin hakkı olan denizlerdeki serbestiyetimiz, 1 Temmuz 1926’dan itibaren Denizcilik ve Kabotaj Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır.
Denizlerdeki Bağımsızlığımızın Kıymetini, Bugün Ne Kadar Biliyoruz?
Dünyanın merkezinde bulunan güzel vatanımızın üç tarafının denizlerle çevrili olması, emperyalist emeller taşıyan ülkeleri daima iştahlandırmıştır. Buna rağmen bizler, denizlerimize gereken özeni gösteriyor muyuz? Gelin, hep birlikte bu konuyu tartışmaya açalım:
1- Denizlerimizi, kirlilik açısından ne kadar kontrol ediyoruz?
2- Denizlerimizin kirlenmesinde belediyelerin rolü nedir?
3- Altyapı ve kanalizasyon sistemleri, denizlerimizin kirlenmesinde ne kadar etkili?
4- Balık ve balıkçılık konularına gerekli özeni gösteriyor muyuz?
5- Balık türlerimizin azalmasının nedenleri nelerdir?
6- Sahil kentlerimizin deniz kirliliğine verdiği zararlar, nasıl tespit edilmeli?
7- Denizcilik Bakanlığının, Ulaştırma Bakanlığına bağlı olmadan faaliyetlerini tek başına sürdürmesi gerekmez mi?
Geçmişle bugünü kıyasladığımızda Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konulara acilen eğilmesi, denizlerimizde iyileştirmeler yaparak tasarrufa yönelmesi ve geçmişteki teslimiyetçi tutumuna geri dönmemesi gerekmektedir.
Dün 92. yılını kutladığımız Denizcilik ve Kabotaj Bayramımızı genç nesillerimizin ufuklara yelken açması dileğiyle gönülden kutluyor, tüm vatandaşlarımıza sağlık ve esenlik diliyorum.
Dünyanın merkezinde bulunan güzel vatanımızın üç tarafının denizlerle çevrili olması, emperyalist emeller taşıyan ülkeleri daima iştahlandırmıştır. Buna rağmen bizler, denizlerimize gereken özeni gösteriyor muyuz? Gelin, hep birlikte bu konuyu tartışmaya açalım:
1- Denizlerimizi, kirlilik açısından ne kadar kontrol ediyoruz?
2- Denizlerimizin kirlenmesinde belediyelerin rolü nedir?
3- Altyapı ve kanalizasyon sistemleri, denizlerimizin kirlenmesinde ne kadar etkili?
4- Balık ve balıkçılık konularına gerekli özeni gösteriyor muyuz?
5- Balık türlerimizin azalmasının nedenleri nelerdir?
6- Sahil kentlerimizin deniz kirliliğine verdiği zararlar, nasıl tespit edilmeli?
7- Denizcilik Bakanlığının, Ulaştırma Bakanlığına bağlı olmadan faaliyetlerini tek başına sürdürmesi gerekmez mi?
Geçmişle bugünü kıyasladığımızda Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konulara acilen eğilmesi, denizlerimizde iyileştirmeler yaparak tasarrufa yönelmesi ve geçmişteki teslimiyetçi tutumuna geri dönmemesi gerekmektedir.
Dün 92. yılını kutladığımız Denizcilik ve Kabotaj Bayramımızı genç nesillerimizin ufuklara yelken açması dileğiyle gönülden kutluyor, tüm vatandaşlarımıza sağlık ve esenlik diliyorum.
Yeliz Şenyerli
2 Temmuz 2018
2 Temmuz 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder