23 Haziran 2017 Cuma

Tanju Cılızoğlu : Asıl Mesele Güzel Yaşadım Diyebilmek / Röportaj - Yeliz Şenyerli

          
   Unuttuklarımı yaşamadım, hatırladıklarımı yaşadım. Asıl mesele, güzel yaşadım diyebilmek !   

Tanju Cılızoğlu:
Türkiye; üretimi olmayan, avantür bir tüketim ile ayakta kalan bir toplum. Bizim en büyük sıkıntımız, üretmediğimizi tüketen bir toplum olmamız.









          Gazeteciliğe 62 yılını vermiş Cılızoğlu. Mürekkebini, Anadolu’nun sosyokültürel, ekonomik ve siyasi meselelere adamış. 13 Edebiyat dergisinde başladığı gazeteciliği,güncel yaşamlarımıza gerçekçi yaklaşım ve çözümleriyle sürdürüyor. Mesleği boyunca biriktirdiği anılarını kaleme aldığı Güzel Yaşadım kitabı, geçtiğimiz eylül ayı içerisinde Tarihi Kitabevi baskısıyla raflarda yerini aldı. Kitabıyla ilgili detaylar, röportajımızın devamında …


        · Yaşamınız Tokat’ta başlıyor…


Dedelerim Orta Asya’dan gelme Kafkas kökenliler. Atlılarla Tokat’a gelince orayı yemyeşil sulak görünce inmişler, yerleşmişler oraya; fakat bakmışlar ki etrafta güçlü beylikler var. Korkuya kapılmışlar ve kendilerine Cılızoğulları, demişler. Tokatlıyım, oradan geliyorum.

       · Gazeteciliğe nasıl başladınız?


Zorunlu başladım. Lise kültürü yıllarım içerisinde hep iyi yazı yazan bir insandım. 1950 yılında Haydarpaşa Lisesi’ne başladım. 14 Mayıs’ta Türkiye’de iktidar değişti. Amerikalılar, Türkiye’yi demokrat bir ,lke yapısına çekecek kendi kafalarınca. Küçük Amerika olacağız biz. İlk eğitim ile başlamışlar bu işe. M.E.B.’e bir yazı gelmiş demokrat çocuklar yetişecek, diye. Gerekçesi, okulda kulüpler kurulacak. Ben de edebiyat kulübünün başkanı seçildim. Edebiyat kulübünden 13 arkadaş, 13 Edebiyat dergisini çıkardık.

       · Derginin gelişimi ve geleceği nasıl oldu?


Dergi, kısa zamanda adını geniş çevrelere duyurdu. Daha sonra Yılmaz Güney’in ‘ Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri’ isimli öyküsü yayınlandı. Yazı, komünizm propagandası içeriyor diye yasaklandı. 27 Mayıs oldu bu arada. Menderes Basın Kanunu’nu değiştirdi. Milli Birlik Komitesi’nin yaptığı değişiklik üzerine suç unsuru teşkil eden yazının yazı işlerine de aynı cezanın verilmesi kanunlaştırıldı. Bu yüzden yargılandık. Sonrasında ben, gazetecilikten başka bir şey yapamadım ve gazeteci oldum.

        · 50’li yıllardan bu yana, Türkiye’nin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Belki kimse farkında değil; ama Türkiye insan kaynakları açısından çok zenginleşti. Bugün ODTÜ’yü, Hacettepe’yi, Boğaziçi’ni bitiren öğrenciler anadil gibi en az iki lisan biliyorlar. Eskiden Türkiye’de tek dil bilen insan çok önemli bir yerdeydi. Onlar da iş bulamıyorlar artık. Türkiye üretimi olmayan, avantür tüketim ile ayakta kalan bir toplum. Bizim en büyük sıkıntımız, üretmediğimizi tüketen bir toplum olmamız.

          · Çözüm sürecine ilişkin fikirleriniz neler?


Türkiye, kendi ürettiğini tüketen bir toplum haline gelmedikçe çok sıkıntılı süreçlerden geçecek. Yani bir dönem ekonomi çöküyor ki çökecek ki çöküyor, dibe vuracak. Bu noktadan sonra biz tekrar ayağa kalkacağız. Nitekim bugün artık asgari ücretin 1300 lira olmasına seviniyoruz.


                 TÜRKİYE’DEKİ KURUMLAR ÇÖKÜNTÜ İÇERİSİNDE
             
          · Halk olarak dibe öylesine alıştırılmışız ki, oradan çıktığımızı hissettiğimizde seviniyoruz sanki …

İste durum şu; üretim olmadığı için. Türkiye’deki bütün kurumlar çöküntü içerisinde ve yeniden bir deprem geçirecek bana sorarsanız. Bu deprem hangi sebeple olur ve biz bu depremin altında ne kadar kalırız, nasıl kalırız, ne kadar bölünürüz onları bilmiyorum. Türkiye dibe vurduğu zaman bir lider çıkarsa, Türkiye’nin yeniden
yapılanmasını ve demokrasiye geçmesini sağlarsa; en iyi şartlarda ülkemiz, bu sosyolojik problemini, üretim-tüketim arasındaki dengesizliğini çözecek. Süreci çok tahmin edemiyorum; ama o sürecin içine girdik.

          · Türkiye, varsıl-yoksul arasındaki dengeyi eşitleyecek reel bir güce sahip mi sizce?


Biz, Atatürk’ü çıkarmış bir ülkeyiz. Hiçbir şey, Atatürk dönemindeki kadar umutsuz|zor olamaz. Mutlaka bir lider çıkacak, güzel yarınlar olacak. Mesela biz şu an sizinle konuşuyorken Türkiye’nin kurtuluşu için bir hareket bir çalışma her zaman için olabilir. Toplum dinamizmimize inanıyorum. Diyalektik bir şeydir umut, kaybetmiyorum.


             ANADOLU, 3000 YILLIK MEDENİYETLERİ TAŞIMIŞ BİR YUVA

           · İstanbul’da uzun yıllar yaptığınız gazeteciliğin sonucunda Anadolu’ya göç etmenizin sebepleri neler?


İstanbul’dan kaçıp gitmek istemiş bir insanım, pek sevemedim. Güzel olmadığı için değil, benim olmadığı için sevemedim. İstanbul’da yaşayabilmeniz için, gelirinizin çok yüksek olması gerekiyor. Eğer insanlar her gün vasıtaların meşakkatini çekiyorsa, daha üretime başlarken yoruluyorlar demektir. Yani şiire, aşka, sevmeye, çiçeğe, denize, martıyla konuşmaya. Evet, İstanbul’un martıları güzel; ama onlarla konuşursanız, arkadaşlık ederseniz.
Bir diğer nedeni ise, Anadolu hala bakir. İstanbul’u yaşamış İnsanların Anadolu’ya bir şey götürmesi lazım. Anadolu, 3000 yıllık medeniyetleri taşımış bir yuva ve şu anda, bu medeniyetin üzerinde yaşayan insanların buradan haberleri yok. O medeniyeti günümüze taşıyamamışlar.

           · Anadolu’ya hakim olan yozlaşmışlığın sizce sebebi ne?


Eğer evrensel bir kültürünüz yoksa ve bu evrensel kültür sizi çağdaşlığa götürmüyorsa siz evrensel kültürle yaşadığınız çağdaşlığı kendi geleneksel kültürünüzle yenileyip bir şey ortaya koyamıyorsanız kaç bin senelik medeniyetin üzerinde yaşarsanız yaşayın yozlaşıyorsunuz.


            GAZETECİLİKTE ÖZ YAŞAMINIZI ANLATMAMALISINIZ

           · Gazetecilik hakkında okurlarınıza tavsiyeleriniz neler?


Gazetecilik, özü topluma haber vermek olan bir üretim biçimidir. Bu üretim biçimi içerisinde yarın da, otuz sene sonrasında okunabilecek yazılar yazmak başka bir şey. Kendi öz yaşantınızı anlatmaktan vazgeçmelisiniz gazetecilikte. Romancılıkta, hikayecilikte kendi hayatınızın hangi kesitini istiyorsanız yazarsınız. Gazetecilik, empresyonist bir meslektir, kendi yaşamınızı anlatarak bu olmaz. İnsancıl olmak başka şey, insanları, çaresizliklerini anlamak başka şey. Ayrıca gazetecilik çok geniş bir alandır. O alan içerisinde kendinize en uygun yeri seçmeniz lazım. Polis muhabirliğiyle siyasi, sanat muhabirliği yapacak olan insan ayrıdır. Mesela Mesut Yar, mesleki anlamda yanıma geldiğinde onu sanat muhabiri yaptım. Zaten opera öğrencisiydi ve çok yetenekli bir çocuktu. Benim gazeteci yetiştirirken yapmak isteyeceğim tek şey, sahalarda deneyim. Kişiyi, kendine en uygun gelen yer neresiyse oraya yöneltmek.

           · Balyoz’un işkence edebiyatındaki önemi nedir?


Hücrede yazdığım hikayemdi. O kitap inanıyorum ki benden sonra işkence devam ettiği sürece toplumlara ışık tutacak. Moliere’in Cimri’sine bakarsanız, cimriliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu görürsünüz. Ben de kitabımda, işkencenin ne denli acı verici bir durum olduğuna vurgu yaptım. Bir süre sonra yaşadıklarınızı düşünüyorsunuz. Mesela 12 Mart tarihine bakanlar ne diyorlar; Türkiye’nin bütün aydınlarını hapse attılar. Ben de içeri girdim. Teşekkür ederim. Türkiye’de aydınsanız, tescillenmenizin başka bir yolu var mı? Ayrıca o sekiz buçuk ayın bana çok şeyler eklediğine inanıyorum. Eğer şu an karşınızda otururken en küçük bir değer üretebiliyorsam, hücrede geçen aylarımın deneyi, diplomasıdır. Dünya üzerinde gemisi batmış kaptanların fiyatı çok yüksektir. Yaşamış çünkü onu, yaşamadan bilemezdi. Hayat, yaşayarak öğreniliyor. Bildiklerinizi uygularken gerçeğe bakacaksınız, bildikleriniz gerçek değildir. Onları gerçeğe tutundurduğunuz, raptiyelediğiniz zaman gerçeğe varmış olursunuz. Çözer misiniz; kimi çözersiniz, kimi çözemezsiniz.


            ASIL MESELE GÜZEL YAŞADIM DİYEBİLMEK

           · Geçtiğimiz eylül ayında çıkan ‘Güzel Yaşadım’ adlı anı kitabınızın hikayesi nedir?


Kitabımda; unuttuklarımı yaşamadım, hatırladıklarımı yaşadım, diyorum. Kitabı yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm. Bir defa nasıl süzeceksiniz ? Kendi özel hayatınızı anı olarak yazamazsınız, anı dediğiniz zaman ne anlatacaksınız? Yarının toplumunun bugünün toplumundan bir deney çıkarması gerek, dedim. Bir de yararımın olması gerekli. Yani ben şimdi Demirel’i yazıyorsam, Demirel’le yaşadığım özel şeyler varsa ve bunlar anlatılabilirse yazarım, dedim. 10 sene düşündüm bunu nasıl yaparım\yapmam diye. Kimseyi kırmak istemedim bir defa, örselemek, yargıda bulunmak istemedim. Olayları anlatayım, her okuyan kendi karar versin diye geçirdim aklımdan.
Mesela Demirel bir gün kalktı ve dedi ki: Türkiye yönetilmez, idare edilir. Bu olayı sosyolojik olarak incelediğimiz zaman bir dolu sonuca varabilirsiniz; ama Demirel bu mental yapıyla Türkiye’yi bugünkünden iyi idare etti. En az bunu görebiliyoruz bugün. Kısaca, ben olanı anlatmalıydım, insanlar kendi gerçekliğince yorumlamalıydılar. Sanırım kitap çıkalı bugün bir ayı geçti bile. Yanlış yapmadığımı gördüm en azından. Bir şey yaparken ne yaptığınızı çok iyi bilmek mesuliyetindesiniz. Çok düşünerek her zaman doğru şeyler yapamazsınız; ama vahim hatalar yapmazsınız. Asıl mesele; doğru, iyi, güzel yaşadım diyebilmek.

Kadıköy Life Dergisi
Ocak - Şubat 2017 / Sayı: 73

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Türk Kültüründe Ad Koyma Geleneği / Bizim Anadolu gazetesi / Yeliz Şenyerli

          TÜRK KÜLTÜRÜNDE AD KOYMA GELENEĞİ      Ad, bir milletin kimliğidir. Bu nedenle Türk aile büyükleri çocuklarına, Türkçe ad koy...