" Atatürk'ün izinden başka bir iz bilmem. "
İlk defa, Kayahan Sanat Ödülleri’nde merhaba, dedim 89 yaşındaki yaşayan çınara… Marmara Üniversİtesi İletişim Fakültesi’ndeydik. Bir hayli kalabalıktı stüdyo. Hazırlıklar tamamlanmaya yattığından etrafımda olup bitenlere henüz odaklanabilmiştim. Suskunluğun tüneklerine çekilen biz gençlerin aksine yüzünde hayat dolu tebessümü taşıyan Gencer’e kesinlikle merhaba demeliyim, demiştim kendi kendime. Sessizce yanındaki koltuğa oturdum, heyecanla koyuldum sohbete; cümleler, tören bitime varana dek sürüp gitti. Mutluluğun bulaşıcılığına inananlardandım.
Peki kimdi İlham Gencer?
Yaşayan bir çınardı her şeyden önce… Türkiye’nin ilk caz piyanisti, sanatçısıydı. Ruhunun piyanoyla birleştiği noktada eğitimciliğinin en üst noktasına varmış; Füsun Önal, Barış Manço, Cahit Oben ve Özdemir Erdoğan gibi sayısız pek çok değerli ismi yetiştirmişti. Bir de nasıl unutulur Atatürk’e yürekten bağlılığı, derin sevgisi. Etkililiği biraz artırabilmek adına sona sakladığımın doğruluk payı var.
Şimdilik hoşça kal deyip keyifli okumalar dileyeceğiz siz okuyucuya; Gencer’in 1938’e uzanan hikayesi ise henüz bitmiş değil. Gelecek sayıda farklı bilinmeyenlerle, aynı sıcacık merhabada bir olabilme dileği ile.
BOZKURT İLHAM GENCER ve ÇOCUKLUK
12 yaşımdan beri Atatürk’ ün müdafisiyim
12 yaşımdan beri Atatürk’ ün müdafisiyim
Yaşam yolculuğunuza çocukluğunuzdan başlayacak olursak, Atatürk ile anınızı paylaşır mısınız bizimle?
O, 1938 yılı olayı… Ben 12 yaşındaydım, yetim büyüdüm. Babamla annem ben doğduktan üç ay sonra ayrılmışlardı. Beni dedem büyüttü. Dedeme de beyba derdim, eskiden öyle derlerdi hatta bazıları beybaba eski tabirle. Ben dedemi baba bildim ve annemin ve dedemin ailesinde kaldığım üçün babama pek alışamamıştım çünkü babam da başka bir hanımla evlenmişti. Babamı 16 – 17 yaşlarımda gördüm, 12 – 13 yaşlarındayken pek gitmezdim yanına. Alışmadığım bir muhitten alışmadığım bir eve gitmek bana ters geliyordu. Halbuki babamın annemden sonra evlendiği hanım da Canan Hanım, rahmetli olmuştu. Beni çok severdi. Babam da çok severdi, sarılırdı bana; ama ben alışamamıştım. Babam, genç yaşta vefat etti. Zaten ben dedemlerin yanında yani annemin tarafındaydım. Orada dedem büyüttü evde işte. Onlarla haşır neşir oluyorduk. Babaannemi pek bilemedim zaten çünkü babadan ayrı olduğum üçün baba tarafımı, halalarımı sonradan tanıdım.
Uzatmayalım, ben dedeme yalvardım 1938’de. Bak dedeciğim, dedim ben Atatürk’ü görmedim, beni cenazeye götür ve beni dedem götürdü. Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki cenazede en öndeydik, erkenden geldik. Arkası bir doldu tıklım tıklım, insanlar nasıl hüngür hüngür ağlıyorlar... Biz de en öndeydik. Büyük Atatürk top arabası üzerinde, naaşı Türk Bayrağı 'na sarılı. Arkadan yüklendiler, katana atları vardı. İnsanları geride tutuyor, yaklaştırmıyorlardı. O arada atlardan bir tanesinin altında kaldım. Gözümü açtığımda yoğun bakımdaydım, Teşvikiye Sağlık Yurdu'nda.. Hatta kafamda hala dikiş izleri var, saçım kapatıyor. Bir buçuk ayın ardından yoğun bakımdan ve hastaneden çıktım. Cumhuriyet gazetesinde on bin kişinin o cenazede ezilerek öldüğünü okudum ve ben bunu yıllarca herkese anlatırdım. Yani bu iş böyle oldu sizin anlayacağınız.
Peki hayranlığınız nasıl başladı Atamız Mustafa Kemal’e ?
Atatürk’e hayranlığım…
Bir kere nereden hayranım Atatürk’e ? Cumhuriyet kurulduktan sonra Fransız gazetesi Figaro geliyor. Dolmabahçe Sarayı’nda röportaj yapacak. Atatürk’e soruyor, Paşam diyor padişahı kovdunuz, Cumhuriyet’i kurdunuz , servetinizi açıklar mısınız, diyor. Atatürk ayağa kalkıyor. Mösyö, benim dünyada fahri servetim Türklükten başka bir şey değildir, diyor. Benim bu sözü üzerinedir Atatürk’e hayranlığım. Bin kelime konuşsa, dokuz yüz doksan dokuzunda Türk geçer. Otuz sekiz yılından yani on iki yaşımdan beri takip ettim ben Atatürk’ le ilgili her şeyi; resimler olsun, Nutuk olsun. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni her yerde okurum. Ben on iki yaşımdan beri Atatürk’ün müdafisiyim yani Atatürk’ün genciyim. İstersem seksen yaşında olayım istersem yüz yaşında. Efendim ben bu yaşımda gençlere de örnek oluyorum. Dün de senin gibi hatta senden daha genç çocuklar vardı Yesevi Vakfı’nda, hoşuma gitti . Yaşlı insanlar ukala olur beni dinlemezler, sağa sola bakarlar. Bu gençler hepsi pırıl pırıl ve bana sorular sordular.
BOZKURT İLHAM GENCER; BOZKURT’A DOĞRU
Ergenekon’a kızdım ve nota vermiş oldum
Kaynaklarda hem İlham Osman Gencer hem de Bozkurt İlham Gencer diye geçiyor adınız, sebebi nedir ?
Bozkurt henüz çok yeni çünkü 2008’den sonra benim destanım çeteye bulaştırıldı… Neden, Ergenekon bir destandır. Siz onu silahla, çeteyle bir araya getirirseniz benim destanımın içine edersiniz. Türk milletinin destanlarını çok iyi biliyorum; Ergenekon Destanı, Manas Destanı ve bu destanlarımızın peşindeyim her zaman; ama bu Ergenekon çeteye Silivri’ye sokulunca o zaman ben ismimi destanımın başındakinden kurtarıp kendi ismimin başına koydum. Hatta iki şahitle, 2008'de, Asliye Hukuk Mahkemesi Sirkeci’de.
Aynısını söylüyorum, Hakim Hanım’ın ismi Ayşen Kurtoğlu; Katip Hanım’ın ismi Gülizar Kurt, ben de oldum Bozkurt. Biz bir hafta önce tanışmak üçün gittik tamam mı, torpül üçün falan değil. Tanışma yapmıştık. Ben bunu reklam üçün yapmıyorum. Adını çeteye bulaştırdılar. Ergenekon’a kızdım ve nota vermiş oldum.
Sami Coşkun’un kaleminden hakkınızda yazılan ve 2009 yılında basılan kitabı anlatır mısınız?
2009'da biz bunu protatifiyle çıkarttık çünkü diğer baskılar matbaalar, Bozkurt ismini duyunca kaçıyorlar. Çıkartamayız dediler ve biz onu beş bin tane bastırdık. Kimse basmayınca ne yapalım? Fosil Yayınları’nda çıktı. Kitap nasıl çıktı, benim piyano çalarken bir resmim var üstünde Bozkurt İlham Gencer Türk bayrakları var. Öyle bir kompozisyon yapmıştı benim hayatımın yazarı. O kitap Cağaloğlu’nda Fosil Yayınları Bilge Oğuz Kitabevi’nde var. Şu anda kaçıncı baskısını yaptığını bilmiyoruz. Onlar da para kazanıyorlar. Bize beş kuruş vermedi yazar, benim hayatımı yazana da beş kuruş vermediler ve üç sene önce bitti ilk baskı. İkinci baskı orada, Sanat ve Siyasette İlham Gencer diye çıkıyor. Bozkurt lafı da yok. Şimdi televizyonlarda da konserlerimde de Bozkurt yazmayanları ikaz ediyorum , düzeltiyorlar. Bozkurt ismimden çok mutluyum. Eğer ismimi Bozkurt yapmasaydım, katliam yapabilirdim. Tarihime, bu destanıma saygısızlığa cevabım en güzel bu şekilde olacaktı. Ben, Atatürk’ün yaptığı siyaseti takip ediyorum efendim; sağcılık - solculuk yapmıyorum, herhangi bir partiden bahsetmiyorum; ama Atatürk’ün milliyetçiliği ve Atatürk’ün Cumhuriyetçiliği benim nüfus kağıdıma geçmiş doğar doğmaz, Türkiye Cumhuriyeti.
2009'da biz bunu protatifiyle çıkarttık çünkü diğer baskılar matbaalar, Bozkurt ismini duyunca kaçıyorlar. Çıkartamayız dediler ve biz onu beş bin tane bastırdık. Kimse basmayınca ne yapalım? Fosil Yayınları’nda çıktı. Kitap nasıl çıktı, benim piyano çalarken bir resmim var üstünde Bozkurt İlham Gencer Türk bayrakları var. Öyle bir kompozisyon yapmıştı benim hayatımın yazarı. O kitap Cağaloğlu’nda Fosil Yayınları Bilge Oğuz Kitabevi’nde var. Şu anda kaçıncı baskısını yaptığını bilmiyoruz. Onlar da para kazanıyorlar. Bize beş kuruş vermedi yazar, benim hayatımı yazana da beş kuruş vermediler ve üç sene önce bitti ilk baskı. İkinci baskı orada, Sanat ve Siyasette İlham Gencer diye çıkıyor. Bozkurt lafı da yok. Şimdi televizyonlarda da konserlerimde de Bozkurt yazmayanları ikaz ediyorum , düzeltiyorlar. Bozkurt ismimden çok mutluyum. Eğer ismimi Bozkurt yapmasaydım, katliam yapabilirdim. Tarihime, bu destanıma saygısızlığa cevabım en güzel bu şekilde olacaktı. Ben, Atatürk’ün yaptığı siyaseti takip ediyorum efendim; sağcılık - solculuk yapmıyorum, herhangi bir partiden bahsetmiyorum; ama Atatürk’ün milliyetçiliği ve Atatürk’ün Cumhuriyetçiliği benim nüfus kağıdıma geçmiş doğar doğmaz, Türkiye Cumhuriyeti.
BOZKURT İLHAM GENCER; SİYASİ PORTRELER
1978’de işkence gördüm, bana tuzak kurdular
Ben üç hafta sonra bir basın toplantısı yaptım, basına bu zarfı ( zarf elindedir) hazırladım. Bak, bu benim Bozkurt İlham Gencer kitabım.
Az önce bahsettiğiniz kitabınız mı?
Evet, içindeki ise helalleşme. Bu da Cumhuriyet Halk Partisi olarak Kemal Kılıçdaroğlu’ndan istediğim özür adına bir belge çünkü yıllar önce İsmet Paşa, beni linç eden beş bin kişiyi tebrik etti. Ben de bu olayı unutmadım ve olayın belgeleri burada. Taksim Meydanı’nda beş bin kişi üstümden geçti. Sonra İsmet Paşa gitti bunları tebrik etti, aynı zamanda linç edenlerin başında geliyordu.
…ve size hiçbir şekilde müdahale edilmedi öyle mi ?
Birkaç kişi girdi araya, Türk anıtı ve çelenk bıraktılar. 7 Mayıs günü olmuştu, her neyse uzatmayalım. Ben de televizyonda bir program yaptım, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’ndan özür istiyorum, dedim çünkü İnönü öldü; ama hükmü şahsiyet Cumhuriyet Halk Partisi’nde ve bunu basın toplantısında herkese verdim.
Sevgili Gencer, getirdiği belgelerin içerisinden kesitler sunarken bir başka anısını daha anlatıyor…
-Bu benim son konserim TİM’de ( Elinde konser görüntüleriyle ). Levent’te İş Bankası’nın orada büyük bir bina var.
- Evet, biliyorum İş Bankası’nı…
-Onun altındaki sekiz yüz kişilik salonda, 11 Şubat’ta o karlı gecede…
- İş Sanat’tan mı bahsediyorsunuz ?
-İş Sanat, orada en son yetiştirdiğim talebem İpek ile konser verdik. On iki kişilik bir projeydi, herkes kendi bestesiyle girdi. O da CD ye çıktı; ama ben o CD’den İpek le benim olan kısmını çıkarttım çok güzel. Sen seyredebilir misin ?
-Elbette…
- Onu da koyduk herkese , sana da hediye ediyorum bunu.
-Teşekkür ediyorum..
Gencer, elindeki belgelerden kesitler sunmaya devam ediyor
-Burada İsmet Paşa, Dünya gazetesinde beni linç edenle. Burası, Dünya gazetesinin başlangıcı. Arkası da Tayyip Erdoğan’a gazetede yolladığım not, oku onu bak bayılırsın ona. Müthiş bir arşiv bu yok yok. Burada da mahkeme kararı var. Ben ayrıca suçsuz yere asılıyor, idam ediliyordum. 1978’de işkence gördüm, bana tuzak kurdular.
İşkencenin sebebi neydi ?
Bozkurt kemerim yüzünden. Bozkurt kemerim vardı benim. Bora’nın annesinin bana yaptırdığı Bozkurt altın kolye vardı. Onun hikayesi kitapta silahlı olarak var, ondan da işkence gördüm Ecevit'in polisleri tarafından çünkü 1978 yılında Türkiye’de polisler ikiye ayrılmıştı; Polder, Pol1. Polderler solculuk yapıyolardı. Ne solculuk ne sağcılık ben Atatürk’ün izinden başka bir izin bilmem. Kemalizm de demem, Atatürküm derim. Kemalizm yok Ahmetçizm Mehmetçizim diye böyle bi şey olmaz. Yani insanın üstüne bir izim olmaz. Sosyalizm olur, faşizm olur; ama İlhamizm olmaz Hüsamettinizm olmaz. Onun üçün ben demokrat kelimesini de kullanmıyorum. Benim nüfüus cüzdanımda ne yazıyor TC , Cumhuriyetçiyim.
BOZKURT İLHAM GENCER; CAZA ADANMIŞ HAYAT
Ben, anarşist bir müzisyenim
Caz müzisyeni olarak müziğe başlangıcınız nasıldı?
Caz müzisyeni olarak evet, Türkiye’nin ilk caz piyanistiyim ve hatta şarkıcısıyım; ama müziği nereden öğrendim? Bana öğretecek ne televizyon vardı o zaman ne nota ne de hoca, hiçbir şey yoktu. Ne vardı, radyo vardı. Radyodan şarkılar, yabancı müzikler ve müzikal filmler vardı ve bir de o zamanlar benim çocukluğumda İstanbul’a gelen yabancı orkestralar… Onlar çalarlardı, ben de onların çalıştıkları gazinolara gider, onları dinlerdim. Kulağım çok iyi, duyduğumu unutmam.
Henüz beş yaşında ilk beste İlham Vals …
Henüz beş yaşında ilk beste İlham Vals …
Beş yaşındaydım.Bir Ermeni hoca vardı bayan, annem beni götürmüştü ve ben iki dersten sonra gitmemiştim çünkü ben bir anarşist müzisyenim. Kurallara uymam, onun için cazcıyım zaten. İlham Vals bestemi dersanedeki bir kız talebeye yazdırmıştım, Saray Sineması’nda Beyoğlu’nda konser vermiştim. Ayaklarım pedala yetişmiyordu.
Keşke demişsiniz, konservatuvar okusaydım…
Okusaydım zaten kimse benimle yarışamazdı. O zaman İdil Biret falan olurdum. Yine de bir bakıma yarışamıyorlar çünkü ben nota bilmediğim üçün parçayı her tondan çalarım. Kural sevmiyorum. Piyano çalarken hem şarkı söyler hem fıkra anlatırım. Bak Bir Varmış Bir Yokmuş parçası buna örnektir mesela.
BOZKURT İLHAM GENCER; İSTANBUL RADYOSU’NDA
O zamanlar İstanbul Radyosu’nda RTÜK yoktu
Dilerseniz, şimdi İstanbul Radyosu’ndan bahsedelim biraz da…
İstanbul Radyosu, 1949'da açıldı, müracaat ettim. Program yapmaya başladım radyoda. Her hafta cumartesi gecesi İlham Gencer le Tatil Gecesi, 20 dakika. Stüdyodaki ilk programımda üç kişi çaldım. Turhan Taner vardı gitarist. Bir de Cüneyt Sermet vardı, o da kontrbas çalardı. Onun oğlu da Hüseyin Sermet’ti, virtüöz piyanisttir. Bizim böyle bir üçlümüz vardı. Sonra ben bateri ve kontrbas kullandım. Pop şarkıcıları getirdim programıma. Türkçe söyletmezlerdi çünkü o zamanlar denetim ve RTÜK yoktu. İspanyolca, İtalyanca, İngilizce, Japonca, Çince ne kadar lisan varsa o kadar lisanda şarkı söylüyorduk.
BOZKURT İLHAM GENCER; ANILAR
Eartha Kitt talebem olmuştur
Eartha Kitt ile Üsküdar’a Gider İken parçasıyla ilgili anınızı paylaşır mısınız ?
52 yılında ben, İstanbul Hilton Oteli’nde beş kişilik orkestra grubumla çalışıyordum, ilk Türk orkestrası idik. Oraya yurtdışından şovlar gelirdi, kervansarayın barına. Gelenlerin içinde altı kişilik bir bale heyeti vardı, Paris’ ten geldiler. İçlerinde zenci Eartha Kitt de vardı. Onların şovları ve bizim müziğimiz bittikten sonra kervansarayın arkasında küçük bir turistik bardaki ufak bir piyanoda sabaha kadar çalardım. O da gelirdi, beni dinlerdi, ağlardı… Kızım dedim, ne ağlıyosun böyle? Sorma İlham Bey dedi, Paris’teki evimin kirasını ödeyemedim. İki çocuğum aç. Hava gazım kesildi, elektriğim kesildi. Burada bale yapıyorum altı kişi, aldığım para bana yetmiyor. Çok üzgünüm, dedi. Kızım, dedim sen hiç üzülme. Ben yabancı bir şarkıyı Türkçe söylerim kimse suratıma bakmaz; ama sen kırık Türkçe’ yle söylersin, İstanbul sosyetesi manyaktır beni alkışlamaz, sana altın plak verir. İki prova yaptık Eartha Kitt ile. Sene 1950, çıktık sahneye nasıl alkış kopuyor. Halbuki tam öğrenememişti ezberden çünkü Türkçe bilmiyor kadın. 53 yılında bir baktım, Hürriyet gazetesinde bir manşet. Üsküdar şarkıcısı 53’ te dünyada bir numara oluyor. Bir numara olunca ben çok seviniyorum tabii. Ben öğrettiğim için. Eartha Kitt'i şov üçün davet ediyor Hilton Oteli. Ben hemen Üsküdar Belediyesi’ni hayata geçiriyorum. Gittim, koştum ; yanan arabam vardı kaza geçirdiğim arabam 131. Bagaja bir akordeon koydum. Doğru gittim Üsküdar Belediyesi’ne. Heyet toplanmıştı başkan falan. Dedim siz burada ne yapıyorsunuz ? Üsküdar şarkısını ben meşhur ettim, hadi gelin Eatha Kitt’i karşılayalım dedim. Başkan, Üsküdar Belediyesi bütün üyeler gittik Yeşilköy’e. Uçak indi, ben bir de çiçek yaptırmıştım. Meşhur dinleyeni ağlayan resmi de koydum. O zaman terörist yok. Girdim içeri, çiçeği verdim eline. Bak bir de o günleri arama şimdi. Uçağın içinde sıçradı böyle, başını tavana vurdu. Benim hayatımı kurtardınız, dedi. Gazeteciler, Ses mecmuası, Ayak mecmuası vardı. Röportajlar yapıldı. Eartha Kitt de böylece benim talebem olmuştur.
Eartha Kitt ile Üsküdar’a Gider İken parçasıyla ilgili anınızı paylaşır mısınız ?
52 yılında ben, İstanbul Hilton Oteli’nde beş kişilik orkestra grubumla çalışıyordum, ilk Türk orkestrası idik. Oraya yurtdışından şovlar gelirdi, kervansarayın barına. Gelenlerin içinde altı kişilik bir bale heyeti vardı, Paris’ ten geldiler. İçlerinde zenci Eartha Kitt de vardı. Onların şovları ve bizim müziğimiz bittikten sonra kervansarayın arkasında küçük bir turistik bardaki ufak bir piyanoda sabaha kadar çalardım. O da gelirdi, beni dinlerdi, ağlardı… Kızım dedim, ne ağlıyosun böyle? Sorma İlham Bey dedi, Paris’teki evimin kirasını ödeyemedim. İki çocuğum aç. Hava gazım kesildi, elektriğim kesildi. Burada bale yapıyorum altı kişi, aldığım para bana yetmiyor. Çok üzgünüm, dedi. Kızım, dedim sen hiç üzülme. Ben yabancı bir şarkıyı Türkçe söylerim kimse suratıma bakmaz; ama sen kırık Türkçe’ yle söylersin, İstanbul sosyetesi manyaktır beni alkışlamaz, sana altın plak verir. İki prova yaptık Eartha Kitt ile. Sene 1950, çıktık sahneye nasıl alkış kopuyor. Halbuki tam öğrenememişti ezberden çünkü Türkçe bilmiyor kadın. 53 yılında bir baktım, Hürriyet gazetesinde bir manşet. Üsküdar şarkıcısı 53’ te dünyada bir numara oluyor. Bir numara olunca ben çok seviniyorum tabii. Ben öğrettiğim için. Eartha Kitt'i şov üçün davet ediyor Hilton Oteli. Ben hemen Üsküdar Belediyesi’ni hayata geçiriyorum. Gittim, koştum ; yanan arabam vardı kaza geçirdiğim arabam 131. Bagaja bir akordeon koydum. Doğru gittim Üsküdar Belediyesi’ne. Heyet toplanmıştı başkan falan. Dedim siz burada ne yapıyorsunuz ? Üsküdar şarkısını ben meşhur ettim, hadi gelin Eatha Kitt’i karşılayalım dedim. Başkan, Üsküdar Belediyesi bütün üyeler gittik Yeşilköy’e. Uçak indi, ben bir de çiçek yaptırmıştım. Meşhur dinleyeni ağlayan resmi de koydum. O zaman terörist yok. Girdim içeri, çiçeği verdim eline. Bak bir de o günleri arama şimdi. Uçağın içinde sıçradı böyle, başını tavana vurdu. Benim hayatımı kurtardınız, dedi. Gazeteciler, Ses mecmuası, Ayak mecmuası vardı. Röportajlar yapıldı. Eartha Kitt de böylece benim talebem olmuştur.
1953 yılında otuz bin liraya beyaz kuyruklu bir piyano satın aldım müzayededen. Müzayedeyi kim yapıyordu? Şimdiki Raffi Portakal vardı. Onun babası Aret Portakal. Babadan oğula antika işleri geçiyor. Hürriyet gazetesinde Steinway antika piyanonun Mahmut Muhtar Paşa Köşkü’ndeki müzayede ilanını okuyordum. Piyano markalarını çok iyi bilirim. En güzeli bunların içinde Steinway’dir. Ben bunu duyunca at ve geyik gibi diğer ilanlarla ilgilenmedim. İlk gün, atı Sabancı’nın temsilcileri aldı zaten. Geyiği de Koçlar aldı. Hemen atladım gittim Mahmut Muhtar Paşa Köşkü’ne. Piyanonun oda takımı ve salon takımı da var. Piyanomun ayakları altın bara, antika piyanom. Marka da Steinway. Ben geberdim. O zamanki paramla otuzbin lira vardı. Onu müzayedede Aret e’vermiştim gizlice çünkü piyano da gidecekti o gün. Koç’la Sabancı’yla ben nasıl yarışırım, Etim ne budum ne o zamanlar? 1953 yılına kadar biriktirdiğim para vardı, onu da verseydim zaten başka param kalmayacaktı. Rica ettim; Aret dedim, lütfen bu Steinway piyanoyu müzayedeye yarına bırak dedim, bunlarnan ben bugün yarışamam. Yarına belki bana kalır. Ertesi güne aldı. Ertesi gün tabii satın aldım otuz bin liraya. O zamanın parasıyla otuz bin liraya yalı vardı. O piyanoyla 1960’ta Çatı Kulübü’nü açtım.
Peki kimlerin hayalleri gerçek oldu Los Çatikos’ta?
Orada kitapta, Çatı kuruluyor diyordu. Altında da site sineması vardı, Halaskargazi Caddesi. Ben Çatı’yı tuttuğum zaman bina altı katlıydı. En üst kat, af edersin oraya kağnı arabası daha çabuk yürür, asansör desen iki kişi zor alıyordu. Bütün katları boştu büroların. Ben kulübü açınca bina gündeme geldi. Tüm bürolar doldu bir sene içerisinde. Sonra ben yedi sene piyanomla Çatı Kulübü’nde çaldım. Hatta orada Füsun Önal'ı, Emel Sayın’ı yetiştirdim. Fikret Kızılok, Cem Karaca , Cahit Oben ve Özdemir Erdoğan’ı ayrıca. Barış Manço’yu annesi Rikkat Uyanık getirmişti bana. İsmini söylüyorum bak bunları kimse bilmiyor, hiç sormuyorlar. Ayten Alpman zaten çok daha eskiden. Daha sonra benim Çatı Kulübü, gayriresmi konservatuvar oldu.
Türkan Şoray vardı, annesi Melahat, Çılgın Meloş ismi. Yanında da şey vardı, Nazan Şoray. Anne Melahat, Nazan Şoray, Türkan Şoray bana Çatı'ya geldiler. Duymuşlar beni. Peki dedim gel kızım. Piyanoya oturdum imtihan için. İlk imtihanda piyanodan ses veririm. Karşı taraf sesi doğru verirse konservatuara alınır. Bir ses bastım piyanodan, Türkan Şoray veremedi doğru sesi. İkinci sesi verdim yine veremedi. Üçüncü sesi bastım yine veremeyince, hani birinci seste heyecanlanır veremez onun için imtihanda üç ses olur. Mesela aynı şey, oğlum Bora’yı sokmuştum konservatuvara. Hoca ses bastı piyanoda , a de,dedii. Bora, hınzır çocuğum o a deyince o da b dedi, kapının önüne koydular, kovaladılar halbuki a deyip aynı sesi verebilirdi ;ama Bora a deyince b dedi, alfabe sanki soruluyor. Sonra tekrar girdi sınava, okulu birincilikle bitirdi. 7 sene keman öğrendi. Sonra da bıraktık. Uzatmayalım, Türkan Şoray beceremedi. Kızım, dedim sen şarkıcılık yapamazsın. Filime daha yeni başlamıştı. Sen filimine devam et, dedim. Bana kızdılar. Bir sene efendim, ana kız küstüler bana. Kulübüme gelmediler, sonra barıştık hatta resimlerimiz var beraber.
BOZKURT İLHAM GENCER; SON SÖZ
Dün Yesevi Vakfı’nda gençler beni ayakta alkışladılar ve Gençliğe Hitabe’yi orada da okudum.
Her konserinizden sonra Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okuyor musunuz ?
Dün Yesevi Vakfı’nda gençler beni ayakta alkışladılar ve Gençliğe Hitabe’yi orada da okudum. Her konserimde bunu yapıyorum. Neden, Atatürk’ün sayesinde burada yaşıyoruz . O olmasaydı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi de olmayacaktı. Siz de olmayacaktınız Bugünkü hükümetler de olmayacaktı. Türklük olmayacaktı. Ne olacağımız belli olmayacaktı çünkü bazı insanlar ya Hans ya da Albert olacaklardı. Bazıları ya Maria ya Rebeka olacaktı. Onlar hala bunu silmeye çalışsınlar, silemezler.. Okudum. Ben okurum her yerde okurum yalnız müzik yaparken değil çünkü bu benim müzikten önceki yapmam gereken müzik daha sonra başlar, benim ülkem vatanım bayrağım gittikten sonra ben dünya çapında caz şarkıcısı olmuşum ne yazar?
Eylül - Ekim - Kasım / Sonbahar sayısı - 2016
BOZKURT AĞABEĞİMİZ'E (DUAYEN) DENMESİ HİÇ Mİ HİÇ HOŞUMA GİTMEDİ... o KELİMENİN BİR ANLAMI DA "10 PAPAZIN BAŞI" DEMEK. TDK'NİN YABANCI SÖZLERE KARŞILIK KILAVUZU'NUN BİRİNCİ BASKISINDA ÖYLE YAZILI...
YanıtlaSil