12 Şubat 2019 Salı

Türk Kültüründe Ad Koyma Geleneği / Bizim Anadolu gazetesi / Yeliz Şenyerli

          TÜRK KÜLTÜRÜNDE AD KOYMA GELENEĞİ

     Ad, bir milletin kimliğidir. Bu nedenle Türk aile büyükleri çocuklarına, Türkçe ad koymak hususunda oldukça titiz davranmalıdırlar. Adın, bir milletin karakteri üzerindeki etkisi, aileden üstündür. Dolayısıyla aileler, çocuklarına isim seçerken mutlaka geçmişimizden günümüze kadar süregelen Türk isimlerini taramalı ve bu konuda çok hassas olmalıdırlar.
     Bir bireyin, değerler bağlamında ilk öğrenmesi gereken öncelikle kim olduğu ve nereden geldiğidir.  Bireyin geleceğini doğru tanzim edebilmesi için soyundan haberdar olması, geçmişini doğru bilip kendi  dilini doğru konuşması gerekmektedir.
     Aile büyüklerinin, çocuklarına kendi dilleri olan Türkçe ad verme konusunda bilinçli olmalarının yanında çocuklarına verecekleri adların anlamlarını da önce kendileri bilmelidirler. Çünkü çocuklar, isimlerinin anlamlarını kavradıkça ya o ismi benimserler ya da isimleriyle ilgili içsel çelişki yaşarlar. Çocukların kendi içinde çelişmemesi için örneğin; Akaç, Alçin, Almıla, Balamir, Bamsı, Bilge, Çağıl, Çağlı, Çeber, Saka, Serin, Sezim, Yağmur, Yaprak, Yirdeş gibi isimler tercih edilebilir.  
     Güzel Türkçemizde milyonlarca ad olmakla beraber yukarıda örnek olarak verdiğim adlar, inanıyorum ki sizlere anlamları bakımından yol gösterici olacak ve yeni konulacak isimler hakkında çok daha titiz davranmanıza salık verecektir. Çünkü adlar, kişinin kimliğini şekillendirmesinde ilk adım olacaktır.
     Buraya kadar anlattıklarım, adlar hakkında olumluluklar içermekteydi… Bir de duruma başka bir açıyla bakacak olursak aile, farkında olmadan çocuklarına aşağılayıcı ve bölücü isimler de koyabilmektedir. Bu husus, kişinin kendine olan güvenini sarsacak ve iç dünyasında telafisi mümkün olmayan serzenişler yaratacaktır. Çünkü hiç kimse kendi kendine ad veremez; ancak koyulmuş adı, kendi isteği doğrultusunda mahkeme kararıyla hukukun üstünlüğü ilkesi kapsamında şahitler nezdinde değiştirebilir.
     Yine de bu durum gösteriyor ki adlar; kişinin kimliğini, kişiliğini ve kendi toplumundaki yerini tanımlayıcı olarak belirliyor.  Türkçe konan adlar da anlamı bakımından Türk insanının aidiyet duygusunun pekişmesinde önemli bir rol oynuyor.
     Diğer yandan Türkçeye uygun olmayan bazı adlar da kullanım bakımından yersiz olup aynı zamanda dilde zorluk yaratıyor. Bunu da örnekleyecek olursak; Kur’an’da hiçbir anlamı olmayan ve edat olarak kullanılan Aleyna adı, buna rağmen günümüzde tercih edilmektedir. Anlamı itibariyle bölünmeyi ifade eden Belinay da konulan adlar arasındadır.  Gözü çapaklı anlamına gelen Rümeysa adı da anlamı bakımından Türkçeye uymayan gelişigüzel kullanılmış binlerce addan yalnızca bir tanesidir.  Buna benzeyen binlerce ad saymak da mümkündür.
     Sonuç olarak; çocuğa verilecek adın anlamı, kullanımının kolaylığı, anlamlı veya anlamsızlığı, bölücü veya uzlaşmacı olduğu,  ona Türkçe ad verilirken düşünülmesi gereken çok önemli özlerdir.
     Ad koyma, aileyle ilgili bir konu olduğu kadar ailenin de üstündedir. Bu manada devletin herkesten daha duyarlı ve seçici olması, öncelikle Türkçe adlar üzerinde durması ardından da anlam üzerinde yoğunlaşması, konunun önemi açısından gereklidir.
     Türkçe anlamlar sadece soyadlarda kalmamalı, Türk milletinin adları da soyadları gibi Türkçe seçilip Türkçe konulmalıdır.  Bu konuda başta Türk devletini yöneten irade olmak üzere T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Nüfus Müdürlüğü, tapu daireleri ve Türk Dil Kurumu’na büyük görevler düştüğü unutulmamalıdır.
Yeliz Şenyerli
Bizim Anadolu gazetesi 

19 Aralık 2018 Çarşamba

Türkiye'de Desteklenmesi Gereken Deniz Yolu Taşımacılığı / Deniz Ticaret Gazetesi / Yeliz Şenyerli

Türkiye'de Desteklenmesi Gereken Deniz Yolu Taşımacılığı

Deniz taşımacılığındaki lojistik masraflar, taşınan ürünlerin fiyatlarının belirlenmesinde etkilidir. Bu ürenlerin, tüketicilerin karşısına gelene kadarki aşamalarındaki zaman ve fire kaybı, hammaddelerin gerçek fiyatlarının üzerinde satılmasına sebep teşkil etmektedir. Dolayısıyla hammaddelerin tedariğinden itibaren devam eden aşamalarda yer alan lojistik süreçler, ürün satış fiyatının oluşmasında önemli bir etkendir. 
     Lojistik faaliyetler, fiyatların belirlenmesinde bu denli belirleyici olduğundan bu alanlarda faaliyet gösteren şirketler, maliyetlerini devamlı olarak azaltmak için deniz taşımacılığını tercih etmektedirler. Çünkü ürünler, deniz taşımacılığında yükleme ve boşaltmanın hızlı ve güvenli olması nedeniyle daha az zarar görecek ve bu sayede taşınan ürünlerin lojistik maliyetleri de azalarak kazanımları açısından bu şirketler, kâr etmiş olacaklardır.
     Deniz yolu diğer adıyla konteyner taşımacılığı, uluslararası ticarette en çok tercih edilen taşımacılık türlerinin başında gelir. Bunun sebebi ise deniz taşımacılığıyla nakliyat yavaş olsa da maliyetlerin ucuzluğu yanında güvenli ve büyük miktarda yük taşınabilir olmasıdır.
     Türkiye’nin, Asya ve Avrupa kıtasında topraklarının bulunması yanında üç tarafının denizlerle çevrili olması, uluslararası ticaretteki yerinin önemini de ortaya koymaktadır. Türkiye, coğrafi konumu itibariyle deniz yolu taşımacılığında gelişmiş ülkeleri zorlamakta ve deniz yolu taşımacılığında gelişmiş ülkeler sınıfıyla yarışmaktadır.
     Buna rağmen ülkemizde, %90 oranında kara yolu taşımacılığını tercih eden Türkiye, Türk limanlarının ülke içi ve uluslararası ticarette önemli yer almasını sağlamalı,  deniz yolu taşımacılığının %4 oranındaki kullanımını arttırarak çoğaltmalıdır. Ayrıca deniz yolu taşımacılığı, teknolojiye uygun bir şekilde geliştirilmeli, kara yolu taşımacılığının tercih sebepleri mutlaka araştırılmalı, deniz taşımacılığı teşvik edilmeli ve bağlı bulunduğu bakanlık tarafından desteklenmelidir. Dünya çapında İstanbul, Mersin ve Trabzon gibi üç büyük limana sahip ülkemiz, ancak bu şekilde deniz taşımacılığı ile endüstri ve ticarette gelişmiş ülkeler düzeyindeki yerini koruyacak ve bu özelliğiyle başta gelişmiş ülkeler olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin de deniz taşımacılığı alanında dikkatlerini üzerine çekecektir.

     Türkiye’de limanlarımız, genellikle doğal yollarla oluşmuştur. Limanlara gelene kadarki arazi yapılarının oldukça engebeli olması, özel limanlarımızın kullanımını da olumsuz etkilerken hinterlandı geniş bağlantı yollarının da kurularak limanlarımıza da kolay ulaşım sağlanmalıdır. Başta İstanbul olmak üzere İzmir, Kocaeli, Mersin, İskenderun, Samsun ve Bandırma limanları gibi gelişmiş limanlarımız örnek alınarak hinterlandı dar olan Samsun, Sinop ve Antalya limanlarımızın da engebeli arazi yapılarına rağmen iyileştirme çalışmaları derhal başlatılmalı,  bu limanlarımızdan yapılan deniz taşımacılığı Türk denizciliği adına yöneticilerden teşvik bularak gerekli olan seviyeye ulaşmalıdır.

Yeliz Şenyerli

http://www.denizticaretgazetesi.org/yazarlar/yeliz-senyerli/turkiyede-desteklenmesi-gereken-deniz-yolu-tasimaciligi/557

1 Kasım 2018 Perşembe

Büyük Bayramın Ardından - Yeniçağ Gazetesi - Yeliz ŞENYERLİ

BÜYÜK BAYRAMIN ARDINDAN


Cumhuriyet, erdemdir...
Cumhuriyet, özgürlüktür...
Cumhuriyet, fazilettir...
Cumhuriyet, yüce bir tarihin bin yıllar sonra Anadolu'da yaktığı sönmeyecek Türk ateşidir.
1923'ten sonra 95 yıl devamlılığı olan Türkiye Cumhuriyeti devletini savurmak isteyen bir zihniyeti, sadece kınamanın yeterli olmayacağı gibi cumhuriyet karşıtlarının karşısında durmak ve onlara haddini bildirmek, her Türk insanının görevidir diye düşünüyorum.
Anadolu topraklarında bin yıldır devlet devamlılığını cumhuriyetle pekiştiren büyük Türk milletinin, bin yıl sonra malum zihniyet tarafından kasıtlı olarak örselenmesi, yerden yere vurulması ve baskıya maruz bırakılması, hiçbir Türk için kabul edilir değildir. Bu sebeple kutsallarımız ve milli kimliğimizi ayaklar altına alan aynı zamanda Türklük ile barışma ümidi olmayan bu akıl, ne yazık ki Türk tarihinin derinliklerini bilmediği ve başına gelecekleri anlamadığı için bugünleri yaşıyoruz. Bu gidişin sonunu ve Türk milletinin geleceğini, Atatürk'ün söylediği gibi gene yüce Türk milletinin azim ve kararlılığı mutlaka belirleyecektir.
"Ben yaptım, oldu" mantığı ile bayram kutladıklarını sananlar, bayramın kutsiyetinin ve neden bayramlaştığının öneminin farkında olmayan gafillerdir.
Her şeye rağmen büyük Türk milleti, her 29 Ekim'de olduğu gibi bu yıl da tabuları yıkıp engelleri aşarak bu büyük bayramı, iç ve dış düşmanların gözlerinin içine baka baka kutladı.
Atatürk'ün bizlere armağan ettiği Cumhuriyet Bayramı'mızın 95. yılında bu büyük bayramın büyük milletimize ve Türk dünyasına yeni ufuklar açacağına inanırken gene malum düşüncenin Türk düşmanlığından beslenmemesini, milyonlarca Türk vatandaşının bu büyük bayramı kutlamak için heyecanla yollara düştüğünü görmesini, Türklüğün ortak bir zeminde yöneticiler tarafından birleştirilmesini ve bu surette yayılmacıların da arzularına set çekmesini yöneticilerden dileyerek inanç ve özgürlüklerimizi yaşamamıza imkan vermesini temenni ediyorum.
Ne mutlu Türk'üm diyene!

Kaynak Yeniçağ: Büyük bayramın ardından / Yeliz Şenyerli http://www.yenicaggazetesi.com.tr/buyuk-bayramin-ardindan-yeliz-senyerli-210823h.htm

21 Temmuz 2018 Cumartesi

İlknur Özdemir Duran: Bir Bebeği En İyi Annesi Anlar / ebebek dergi / Röportaj - Yeliz Şenyerli

İLKNUR ÖZDEMİR DURAN: BİR BEBEĞİ EN İYİ ANNESİ ANLAR

Anne olunca kendisini bebeğine adayan İlknur Özdemir Duran; bebeğin diş çıkarmasından konuşmasına kadar her anının, doyasıya yaşanması gerektiğini düşünüyor. Her bebeğin ve annenin kendine özgü olduğuna belirten İlknur Özdemir Duran: ''Bebeğinizin ona özgü duygusal yönlerini, sizin keşfetmeniz gerekir. Bir bebeği en iyi annesi anlar.'' diyor.

Sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum, 34 yaşındayım. Bebeğim doğmadan önce kurumsal bir şirketin müşteri hizmetleri bölümünde çalışıyordum. Oğlum dünyaya gelince, onun her anında yanında olmak için işten ayrıldım.
Kaç yaşında anne oldunuz, hamileliğiniz planlı mıydı?
Anne olmak için belirli bir olgunluğa geldiğimi fark etmiştim. Bu yüzden planlıydı. İlk bebeğimi düşürdükten birkaç ay sonra oğlum Nurettin'e hamile kaldığımı öğrendim. 32 yaşında anne oldum.

''Folik asit kullanmaya geç başladığımdan, ilk hamileliğimde bebeğimi düşürdüm.''
Hamilelik süreciniz nasıldı?
Folik asit kullanmaya geç başladığımdan ve vücudum bu aside hazır olmadığından, ilk hamileliğimde bebeğimi düşürdüm. Folik asidin, hamilelik sürecinden önce ve hamileliğin ilk birkaç haftasında kullanılması gerekiyormuş oysa. İkinci hamileliğimde, folik aside erken başladım. Bu sayede süreç, sağlıklı bir şekilde ilerledi. Hamilelik sürecinde hiç kilo almayıp emzirme döneminde çok kilo aldım.
Hamileliğimizde, psikolojik değişimleriniz de oldu mu?
Çok oldu... Sinirlendim, ağladım. Bir süre hiç kimseyi görmek istemedim. Oğluma alışınca, bu duyguların hepsi geride kaldı.
Doğumunuz nasıldı?
Çok güzeldi. Doğumda, genel anesteziyle sezaryeni tercih ettim. Doğum sonrası biraz ağrım olsa da iki gün içinde onu da atlattım.
Nurettin'i ilk kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz?
Farklı bir duyguydu. Yalnızca bebeğimi emzirmeyi düşündüm o an. Hastaneden çıkıp eve geldiğimizdeyse, bir oğlum olduğunu anladım. Lohusalık döneminin etkisiyle de olsa gerek ona nasıl bakacağımın endişesi içindeydim. Eve geldikten sonraki 40 gün, alışma sürecimizdi.

''Her çocuğun ve annenin kendine özgü olduğunu, zamanla anladım.''
Anne olunca sizde ve yaşamınızda neler değişti?
Anne olmadan önce çok sosyaldim. Bu yüzden oğlum dünyaya gelince biraz zorlansam da artık ona çok alıştım, arkadaşım oldu. Ayrıca çok duygusal ve merhametli biri oldum. Empati yapabilme yönüm de oğlumla birlikte güçlendi. Her çocuğun ve annenin kendine özgü olduğunu, zamanla anladım. Örneğin; bebeğinizin gazı varsa, bu sorunu nasıl çözeceğinizi yakınlarınıza sorabilirsiniz; ama bebeğinizin ona özgü duygusal yönlerini, sizin keşfetmeniz gerekir. Bir bebeği en iyi annesi anlar.
Bebeğinizi büyütürken sizi en çok zorlayan ne oldu?
Nurettin, çok hareketli bir çocuk. Bu nedenle bazen ona yetişmekte zorlanıyorum. Birlikte sürekli evin içinde koşuyor, oyunlar oynuyoruz.
Oğlunuz için gelecek planlarınız var mı?
Evet, birçok düşüncem var. Oğlum sosyal bir çocuk olduğundan, bu yönünü geliştirmesi için iyi bir oyun grubu olsun istiyorum. Önceliğim, oğlumun gelişimini, en az üniversite dönemine kadar sürdürebilmek. Büyüyünce de beyin cerrahı olması, hayallerimden biri. Yine de oğlum neye karar verirse, ona saygı duyacağım.Yaşamı boyunca sağlıklı ve huzurlu olsun.
Anne adaylarına ve annelere tavsiyeleriniz nelerdir?
Bebeğiyle olan her dakikalarını güzel geçirmeye ve onun için her zaman en iyisini yapmaya çalışsınlar. Diş çıkarmasından konuşmaya başlamasına kadar doyasıya yaşasınlar bebeğin her anını. Endişeye kapılmadan bebeğin büyüme evresini akışına bırakıp bu sürecin tadını çıkarsınlar.

Röportaj: Yeliz Şenyerli
ebebek dergi
Mayıs sayısı / 2018

Pedagog İnci Vural Röportajı - Fiziksel ve Ruhsal Olarak Nasıl Sağlıklı Çocuk Yetiştirilir / ebebek dergi / Röportaj - Yeliz Şenyerli


FİZİKSEL ve RUHSAL OLARAK
NASIL SAĞLIKLI ÇOCUK YETİŞTİRİLİR?

                                                                       Pedagog İnci Vural
Sağlıklı çocuk yetiştirmek için annenin bebeğiyle kurduğu bağı önemseyen Pedagog İnci Vural, ebeveynlere kendilerine açık ve dürüst olmalarını öneriyor. İç dünyalarıyla ilişkide olan bireylerin, çocuklarını doğru anlayabileceğinin altını çizen Vural: "Anne babalar kendileriyle yüzleşmeden, çocuğunun sorunlarını yeterince anlayıp onlara çözüm üretemiyorlar.'' diyor.

Pedagoji, Türkiye'de yeterince gelişmiş bir alan değilken sizin pedagojiyi seçmenizdeki etken neydi?
Psikoloji, psikolojik danışmanlık, psikiyatri gibi alanları seçenlerin, genelde belli bir kişilik yapısı olduğunu iddia eden birçok araştırma var. Benim de kendimi ve çevremi sorgulayan, sebepleri dışarıda aramak yerine önce kendi içime bakan bir kişilik yapım olduğundan, belki bilinçdışı bir merakla, hislerimi takip ederek pedagojiyi seçtim.

Türkiye'de, pedagojinin gelecekteki yeri için neler düşünüyorsunuz?
Zamanla, duyguyla yapılan ve insan ilişkileriyle ilgili olan işlerin önem kazanacağınışünüyorum. Çünkü mekanik işleri robotların yapacağı bir zamana doğru gidiyoruz. Böyle bir dönemde, kişinin kendi ruhunu kattığı işleri robotlar yapamayacağından, pedagojinin geleceğini parlak görüyorum.


''Sağlıklı çocuk yetiştirmek için annenin bebeğiyle bağ kurması, onu her zaman anlayamasa da anlamaya çalıştığını bebeğine hissettirmesi önemli.''

Bebeğin iç dünyasının oluşum sürecini anlatır mısınız?
Öncelikle bebeğin, anne karnında hiçbir şey anlamadığı, bilmediği, duymadığı, farkında olmadığı yaklaşımı yanlış. Bebek doğduktan sonra da algıları çok açık. Hatta üç günlükken bile annesinin süt kokusunu tanıyabiliyor. Eğer babasıyla ilişki kurmuşsa, onun sesine doğru dönebiliyor. Siz bebeğinizle ilgilenirken kafanız başka bir yerde mi, dalgın mısınız; bebek, bunları hissedebiliyor. '' Ben çok üzgündüm; ama bebeğime hiçbir şey hissettirmedim.'' gibi bir söylem, onun duygularını hiçe saymak demek. Sonuçta bu, ten temasıyla bile anlaşılabilen bir şey. Bu yüzden sağlıklı çocuk yetiştirmek için annenin bebeğiyle bağ kurması, onu her zaman anlayamasa da anlamaya çalıştığını bebeğine hissettirmesi önemli. Bebeğini anlamaya çalışan her anne, onunla sağlıklı bir bağ kurabilir.

Sağlıklı bir çocuğu nasıl tanımlarsınız?
Aşırı uyumlu, her sözü dinleyen, arkadaş ilişkileri; dersleri çok iyi olan çocuğa sağlıklı dense de birçok duyguyu farklı yoğunluklarla hisseden, duygularını anlamlandıran, hep mutluluğu ya da sevinci değil; hayal kırıklığı, kıskançlık, üzüntü, çaresizlik gibi olumsuz duyguları da yaşayan ve onları ifade eden çocuk, sağlıklıdır. Ayrıca çatışmalar yaşarken çatışılan kişilerden kopmamak, kendi duygusuna sahip çıkarken karşısındakinin zihniyle de iletişim halinde olmak, çatışmaları çözmek ve çözümsüzlüğü taşıyabilmek de sağlıklı bir çocuğun özellikleri arasındadır.

''Çocuk yerine çok fazla düşündüğünüzde, onun ruhsal alanını tümüyle işgal edersiniz. Bu sebeple çocuk, özgüven eksikliği yaşar.''

Ebeveynlerin, çocuğun gelişim sürecinde yaptıkları hatalar nelerdir?
Çocuk yerine çok fazla düşünmek... Böyle yaparsanız, onun ruhsal alanını tümüyle işgal edersiniz. Bu sebeple çocuk, özgüven eksikliği yaşar ve çocuğa, kendisini hissetme fırsatı verilmediğinden, karakter eğitimiyle ilgili hiçbir şey öğretilmemiş olur. Sonuç olarak çocuk, beklemeyi, sabretmeyi, bir şeyi neden yapmaması gerektiğini ve duygusunun anlaşılıp anlaşılmadığını bilemez. Çocuğunu gerçekten anlayabilmek için hep onun yerine düşünmek yerine ebeveynlerin, duygularıyla temas halinde olmaları gerekiyor. Kendilerine karşıık, dürüst ve iç dünyalarıyla ilişkide olan ebeveynler, çocuklarını doğru anlayabilirler.

'Ebeveynlerin yaptığı bir diğer hata, hissettikleriyle söylediklerinin tutarsız olması.'
     Ebeveynlerin, hissettikleriyle söylediklerinin tutarlısız olması durumu da yaptıkları bir diğer hata. Örneğin; bir anne kızgınsa ve gözlerinden kızgınlığı anlaşılıyorsa, buna rağmen çocuğuna kızgın olmadığını söylüyorsa çocuk, annesine güvenerek onun söylediğine inanıyor. Bu durum, çocuğun kendine güvenini zedeliyor.

Zor çocuğu tanımlar mısınız? 
Zor çocuk: kolay uyum sağlamayan, değişikliklere toleransı az olan, dış uyaranlardan çok etkilenen, duygusal olarak uyaranlara karşı gereğinden fazla tepkisel olan ve geçiş dönemlerinde çok zorlanan çocuktur.

''Çocuğun zor olması, yapısından ve ebeveynlerin bu yapıya uygun olmayan eğitim tutumlarından kaynaklanır.''
Anne babalar, zor çocuklara nasıl davranmalılar?
Anne babaların, zor bir çocuğu şımarık olarak görmeleri en büyük tehlike. Çünkü çocuğun zor olması, yapısından ve ebeveynlerin bu yapıya uygun olmayan eğitim tutumlarından kaynaklanır. Bu yüzden anne babalar, çocuğunun mizacı değişmeyeceğinden, tutumlarını onun mizacına uygun hale getirmeliler. Zorlanan bir çocuğun üzerine gitmek, onu takıntılı, endişeli, kapalı ve iletişimden kopuk hale getirir.

Çocukların davranış problemleri nelerdir?
Çözüm üretememek, kimsenin fikrini önemsemeyip tek bir şeye takılı kalmak, sabredememek ve zevki erteleyememek, problemlerden bazılarıdır.


''Karakter ve mizaç olarak daha endişeli çocuklar, davranış problemleri yaşarlar.''
Bahsettiğiniz davranış problemlerinin kaynağı nedir?
Pek çok davranış probleminin altında yatan, endişeli olma halidir. Endişeli çocuklar, uyum sağlamada çok güçlük çekerler. Karakter ve mizaç olarak daha endişeli çocuklar, davranış problemleri yaşarlar.

Ne tür davranışlar, bebek ve çocuklarda büyük hasarlara yol açıyor?
Onları ruhsal olarak ihmal etmek veya aşırı ilgi göstermek, ciddi bir sorundur. Ebeveynlerin bebeğine veya çocuğuna aşırı ilgisi, ''onun için en iyisini ben bilirim'' yaklaşımının bir sonucudur. Ebeveynler, yaşamlarındaki  başarısızlık duygularını, çocuğunun üzerinden yok etmeye çalışıyorlar. Kendi olumsuz özelliklerini, çocuğunda görmemek için çabalıyorlar. Dolayısıyla anne babalar kendiyle yüzleşmeden, çocuğunun sorunlarını yeterince anlayıp onlara çözüm üretemiyorlar.

Röportaj: Yeliz Şenyerli
ebebek dergi
Mayıs sayısı / 2018

Türk Kültüründe Ad Koyma Geleneği / Bizim Anadolu gazetesi / Yeliz Şenyerli

          TÜRK KÜLTÜRÜNDE AD KOYMA GELENEĞİ      Ad, bir milletin kimliğidir. Bu nedenle Türk aile büyükleri çocuklarına, Türkçe ad koy...