HASAN ULAŞ: ŞİİR, KENDİ DEBİSİNE SAHİP OLMALI
Seneler önceydi. Aylardan eylüldü, 2013’tü sene. Sinada isimli kültür, sanat, edebiyat dergisi aracılığıyla tanışmış, yayımlanan şiirlerimizle konuşmuştuk birbirimizle. Şimdiyse 2016’yı gösteriyor takvimler, yüreği sevgi ve umut dolu dostluğumuzun habercileri. Yıllarımız yazarak, dünyaya iyilik ve güzellik katma gayesiyle geçti.
Yazın hayatına 2012 yılında Bizim Ece adlı
edebiyat dergisinde yazdığı şiirleriyle başlayan Şair Hasan Ulaş’ın güçlü
kalemi, Sinada dergisindeki yazılarında kendini gösterdi. Zaman geldi, bildiği
gibi geçti. Başladığı günden beri iyilik ve güzelliği yanından ayırmadı şair. 1981
Manisa \ Salihli’de dünyaya gelen Ulaş’ın ilk şiir kitabı Kirman, Aralık-
2015'te Sinada Yayınevi baskısıyla dünya telaşı kavramını Kirman metaforu
üzerinden okuyucusuna anlatan etkileyici konusu, dili ve üslubuyla kitapçılarda
yerini aldı.
“ Yapmaya çalıştığım; kalpçeyi, gözceyi, ruhçayı, usçayı, susçayı, insancaya
çevirmek “
Kirman'ın
öncesince, "Hasan Ulaş, kimdir?" sorusuna vereciğiniz cevapla başlamak
istiyorum sohbetimize.
Doğum yerleri \
tarihleri, okullar, mezuniyetler bir insan hakkında ne anlatabilir? Kim
bir kitabı yazarının yaşına, doğum yerine, mezuniyet ve memuriyetlerine bakarak
okur ki? Daha kitabın başında peşin peşin, "Şairlik" gibi bir işe
soyunmadığımı, yapmaya çalıştığımın sadece kalpçeyi, gözceyi, ruhçayı, usçayı,
susçayı "insancaya" çevirmek olduğunu söyledim.
Kirman'ın pek az kitapta rastlanan bir bütünlüğü var.
Dili, üslubu, kurgusu, şiirlerin birbirini tamamlaması... Bu bütünlüğü
sağlamayı nasıl başardınız?
İşin aslı sadece ne okumak istiyorsam, nasıl okumak
istiyorsam öyle yazdım. Senin de söylediğin gibi buna etki eden birçok unsur
var. İlki ve belki de en önemlisi dil yani Türkçe; yazara
çok cömert ve anlayışlı davranıyor. Yapısı nedeniyle sözcükler oldukça
şizofren. Bu da onu çok "İnsancıl" bir lisan yapıyor. Ağırlıkla
üslubumu da şekillendiren bu. Ben bir metnin, özellikle de şiirin akıcı ve
kendi debisine sahip olması gerektiğine inanırım. Onu okunur yapan bence budur.
Sürekli takılıp duran bir şiir okuruna
keyif vermez işkence eder. Bir başka husus, okurun ezberine çelmeler takabilmek.
Yeni bakış açıları mı demek istediğiniz?
Hayır. Yeni bir bakış
aşısı demek istedim. İstediğim başka yöne bakmaları değil, başka türlü
bakmaları. Kirman, onun için meta(fizik) bir kitap; ağaç gibi yaşayan, büyüyüp gelişen canlı bir
organizma. Somut tarafı toprağın altında dünyaya tutundukça, soyut kısmı
toprağın üstünde gelişmeye devam ediyor.
Okuduğumuz her şiir, başımıza örülen çorabın nakışından bir parça
Kirman neyi
simgeliyor, bize ne anlatmak istiyor?
Dünyayı. Dünya size/bize
ne anlatmak istiyorsa onu. Dünya aslında başımıza örülen kader nakışlı
çorabın ipini eğiren Kirman’dan başka bir şey değil. Okuduğumuz her şiir,
başımıza örülen çorabın nakışından bir parça. Aşklarımız, ayrılıklarımız,
acılarımız, hüzünlerimiz, hayal kırıklarımız, dünya telaşlarımız, yar(a)larımız...
"Kader" ve
"kaza" insan hayatındaki iki önemli olgu. Dünya, döndükçe uzayı yani
zamanı vakte eğiriyor. Zaman, kadere; vakit,
kazaya işaret ve felek sayısız ş/işle başımıza bir çorap örüyor. "Hayat,
kaderin kazaya uğramasından ibarettir" dememin altında da bu neden
yatıyor.
Kitabınızda, ayna ve insan arasında neden bir bağ kurma
ihtiyacı hissettiniz?
İnsan, tamamlanma ihtiyacı duymaya başladığı andan itibaren
kendini ‘’ tam anlama ‘’ ve ‘’ ifade etme ‘’ çabasına girişir ki bu da onu bir ‘’
ayna ‘’ arayışına iter. İşte genel anlamda ‘’ Kirman ‘’ bu ‘’ Ayna ‘’ yı
meydana getiren dünyayı; insan da cam/canı temsil eder ki Tıynet ve Ayna
şiirleri bunun kağıda vurumudur. İnsan, bedeni itibariyle camı temsil ederken,
ruhu canı da ardındaki sırrı temsil eder çünkü hammaddeleri, meydana gelişleri
aynıdır. İki insanı birbirine yakınlaştıran, birbirine dost kılan, camlarının ve sırlarının birbirine benzerliğidir.
Kimi şiirlerinizde tuhaf bir mizah göze çarpıyor. Beddua
şiirinin sonunda "tuz döktüm
yollarına" demişsiniz mesela. Neden "gül" değil de "tuz"
?
Bu mizah değil, mizah giyimli in/ironik bir gerçeklik
aslında. Kapı madem bu şiirden açıldı, biz de bu şiir özelinden gidelim
istersen. Seni şimdi Cengiz Aytmatov'un
Cemilesine, bizde bilinen adıyla "Al Yazmalım" ın son sahnesine
götürmek istiyorum.
Hangi soruyu sorup duruyordu Asya kendine :
-Sevgi neydi?
-Sevgi, iyilikti,
dostluktu. Sevgi emekti...
İlyas belki aşkından gül döktü Asya'nın yollarına ama o
karlı buzlu yollar da kayıp düşmesin, canı yanmasın diye tuz döken hep Cemşit olmuştu... Velhasıl kelam Asya öldü belki aşkından;
ama dönmedi İlyas'a.
Hepimiz
"Kızıl bir ırmak" etrafında kurulmuş birer medeniyetiz
Tarih boyu medeniyetlerin su kenarına kurulduğunu
biliyoruz; fakat insan, su kenarına kurulmuş bir
medeniyettir, cümlenizde insanı temel almanız ne anlam taşıyor?
İnsan
topraktan yaratıldığına göre, bu onu aynı zamanda bir coğrafya yapar. Bir
coğrafyaya sahip olmak beraberinde medeniyet/ler tarihi de getirir.
"Halfeti Tarihi" buna vurgu yapan bir şiir.
Biraz daha açalım istersen. Pek farkında değiliz;
ama hepimiz "Kızıl bir ırmak" etrafında kurulmuş birer medeniyetiz.
İnsan bedeni oluşmaya "süveyda" denilen siyah bir kan pıhtısıyla
başlar. Bu, kalbin ve kara sevdanın merkezidir. Diğer hücre, doku ve
sistemlerin tamamı, süveydanın etrafında gelişimlerine devam ederler. Yani insan vücudu, kalpten doğan ve bütün bu
coğrafyayı enine boyuna saran kızıl bir ırmağın etrafında kurulmuş bir
medeniyettir.
Peki Halfeti ?
İnsanın kalbi,
tarihini ve yaşanmışlıkları anlatmak için kullanılan bir metafor aslında. Halfeti’de dünya üzerinde sadece
burada yetişen endemik siyah bir gül çeşidi var. İki insan arasında yaşanmış
her his de böyle endemiktir yani biriciktir. Bu duygu ve hisler bütününü başka
bir insanla yaşamanıza imkan yoktur. İşte o gül kopartıldığında rengi kırmızıya
döner ve yaprakları dökülür. İnsan da ait olduğu yerden, yeşerip büyüdüğü
topraktan, gönülden kopartıldığında tıpkı
bu gül gibi kan ağlayıp solmaz mı?
Kalpten doğup
Gürül gürül akan kızıl bir ırmak olmasa,
Esip gürlemesem,
Gülüp güneş açmasam, gecelenmesem
Yaşamam mümkün mü bu topraklarda?
Kirman / Hasan Ulaş
|